banner2779
banner2752
banner2750

47 YILLIK BİR AŞK, TİYATRODA KAPANMAYAN PERDE: MEHMET ESATOĞLU
  

1969 yılından buyana tiyatro yaptığını ifade eden Esatoğlu, “ Tiyatronun en coşkulu olduğu dönemlerde tiyatroya başladım. İstanbul’da her akşam yaklaşık 70 perde açılıyordu. Türkiye’nin dört bir yanında tiyatrolar turneler yapıyordu. Tiyatro yeni yeni yollar arıyordu. Örneğin Vasfi Öngören, yeni bir tiyatro yaratma adına ‘Asiye Nasıl Kurtulur’ oyununu yazmıştı. İnsanlar akın akın tiyatro ve sinemaya koşuyordu. Yılmaz Güney ilk filmlerini yapmaya soyunuyordu. Değişik değişik yazarlar, Oktay Arayıcı ve Haldun Taner gibi yazarlar oyunlar yazıyorlardı. Cap canlı Türkiye’de cıvıl cıvıl bir tiyatro ortamı vardı. 68 rüzgarı esiyordu. Biz liseli gençlerdik. Deniz Gezmiş ve arkadaşları Beyazıt’ta emperyalizme karşı yürüyorlardı. Bizlerde peşinden koşuyorduk. Bir gün yine lisedeydik, 15-16 haziran işçi  eylemleri her tarafta ses getiriyordu. Bizim oynadığımız 0 günlerde tiyatro vardı ama tiyatroda başka bir slogan da  vardı: “Her Yer Sahne”. Işıl Özgentürk bunu ortaya atmıştı. Mehmet Ulusoy işçinin Tiyatrosu Topluluğu’nu kurmuştu. Ta Adana, Tarsus’ta Haşmet Zeybek Tarsus Sokak Tiyatrosu ile meydanlarda, köylerde oyunlarını oynuyordu ve onlar gibi onlarca sokak tiyatrosu vardı. Biz de geleneği böyle öğrendik. Örneğin Turgut Özarkman’ın ‘Darılmaca Yok’ gibi kısa oyunlarını oynuyorduk. Bir yandan da sahnelerde o günlerin sorunları konuşuluyordu. Örneğin İstanbul’a köprü yapılmalı mı, yeni yeni köprü köprüyü doğurur mu diye oyunlar…İşte insanlar nasıl haklarını arayacak, nasıl ezildiklerini anlatan oyunlar vardı. İşte o günlerde başlayan büyük macera ara ara kesintilere uğrayarak bu günler geldi” dedi.

57 GENCİN OYUNLARI UNUTULMAMALI

12 Eylül döneminde susmayan tiyatrocular arasında yer aldığını ifade eden Esatoğlu, “12 Eylül karabasanı çöktü üzerimize. Fakat amatör tiyatrolar darbenin orta bir yerinde ilginç bir tutum aldılar ve susmadılar. Sarıyer’de Boğaziçi Amatör Tiyatrolar Şenliğinde onlarca tiyatro biraraya geldiler. Dedik ki ne yapalım? Perde mutlaka açılacak, sahne sözünü söyleyecek dedik ve başladık oyunlar oynamaya. Liseli gençler vardı, oyun oynamak istiyorlardı ve onları da aramıza aldık. Ve o dönem inanılmaz oyunlar ortaya konuldu. Örneğin Kadıköy’de 57 genç biraraya gelerek Fakir Baykurt’un ‘Kaplumbağalar’ını sahneye koydular ve o karabasan günlerinde inanlar gelip gözyaşları içinde gençleri izliyorlardı. Sonra bu gençler okullarını bitirdiler ve çeşitli guruplar kurdular. Bu iddialı guruplardan biri de ‘İstanbul Sahnesi’ydi. Ben de bu gurupta yer aldım. İstanbul sahnesi 1985 yılından 1999 yılına kadar sadece ülkede değil yurtdışında da oyunlar sergiledi.”dedi.

SİMURG’UN KURULUŞU

Esatoğlu, oyuncu Hale Üstün’ün  yeni bir topluluk kurma ihtiyacı duyduğunu, Tiyatro Simurg 1997 Kasım’ında dünyaya geldiğini, adını koyarken 30 kuştan feyz aldığını, Nazım Ormanında Gündüz gece, Sözcükler Can Yücel’i özler, Eşekler Adasında İnsanlık Aranıyor ve Nerede Bu Adalet gibi çok sayıda oyunları sahnelediğini vurguladı.

VASIF ÖNGÖREN GELENEĞİNDEN GELİYORUZ

Tiyatro Simurg’da yer alan insanların tiyatroya gerçekten değişik bir anlayış getirdiklerini, kendi metinlerini kendilerinin yazdığını, yine 1960’ların geleneği olan sokak tiyatrosunu canlı tuttuklarını, sadece salonlarda değil, oradan oraya koşarak oyunlar oynadıklarını, yine Türkiye ve dünyanın onurlu aydınlarının biyografilerini sahnelere taşıdıklarını anlatan Mehmet Esatoğlu, “ Çünkü, 1990’lardan sonra kültürel dibe vuruş başlamıştı. Geniş gençlik yığınları, geniş halk yığınları müthiş bir medyatik bombardıman altındaydı. Şöyle, bir mankenle birkaç gün birlikte olmuş bir işadamının adı biliniyordu ama dünya edebiyatına büyük katkılarda bulunmuş bir Maksim Gorki’nin adı gerilerde kalmıştı. Bir Bertolt Brecht geri itilmeye, ne kadar yoz isim varsa öne itiliyordu. Buna karşılık, insanlık tarihine damga vurmuş, İnsanlığın eşit ve özgür olma düşlerini ortaya koymuş sanat, politika ve bilim insanlarını anlatan oyunlar yaptık. Yine şair Kemal Özer gibi  bir çok yazar ile yanyana durduk Kemal Özer bir şairdi ve oyunlarını sahnede görmekten mutluluk duyuyordu. Birlikte üretimler yaptık, karşılıklı önermelerde bulunduk.”  dedi.

SANAT ADINA DEVLETTEN  DESTEK ALMAYI DOĞRU GÖRMEDİK

Türkiye’de tiyatronun Cumhuriyet döneminde var edilmeye çalışılırken, devletin resmi çatısı altında bir sanat var edilmeye çalışıldığını, oysa sanatın yapısında muhaliflik olduğunu, var ettikleri sanat maddi kaynağını muhalif olduğu yapıdan aldığından inanılmaz çelişkiler yaşandığını anlatan Esatoğlu, “ Örneğin Türkiye Tiyatrosunu var etmeye çalışan Muhsin Ertuğrul dönem dönem çok basit konularda engellerle karşılaşmış, büyük engeller karşısına çıktığında da şapkasını alıp gitmek zorunda kalmıştır. Bunlar her defasında tiyatroyu büyük çıkmaza sokmuş, büyük sıkıntılar yaşanmış. Biz 1997’de devletten ve sermayeden yardım almayacağız, cebimizde kaç kuruş varsa onunla tiyatro yapacağız diye karar aldık. Yardımla yürüyen tiyatrolar, Ak Parti iktidara gelince ve yardımları kesince bu tiyatrolar tam anlamıyla duvara tosladılar. Perdelerini kapadılar. Bizim böyle bir sorunumuz yoktu. Bu kez sponsor aramak için sermaye kuruluşlarının kapılarını çalmaya başladılar, sermaye kuruluşları da onlara biraz muhaliflikten geri adı atarsanız, şöyle yaparsanız, böyle yaparsanız deyince, bu kez sahnelerde içi boş kof oyunların sesi gelmeye başladı. Bu oyunlarda insanlarla buluşamadılar. Türkiye’de çok önemli gerçekler yaşanıyordu ama sanki böyle bir şey yokmuş, bunlardan bihaber sahne vardı. Biz devletin de sermayenin de desteğini redderek, kendi düşündüğümüzü, kendi yapmak istediğimizi var etmeye başladık. Bir Vasıf Öngören vardı ve Bertolt Brecht yönteminin Türkiye orijinalitesine diyalektik uyarlamasını öngörüyordu ve bizde bu yoldan gitmeye başladık ve tiyatro anlayışımızı böyle kurmaya başladık.”

KENDİ OYUNUMUZU KENDİMİZ YAZIYORUZ

Usta yönetmen ve oyuncu Mehmet Esatoğlu, oyunlarını hazırlarken kendi aramızda oturup konuştuklarını, son oyunlarını yaparken de dünyada ve ülkede  adalet sorununu işlediklerini, çünkü gerek tarih boyunca gerek günümüzde bir adaletsiz uygulamanın insanın hayatını nasıl kararttığını, idam sehpasına, ya da elektrikli sandalyeye nasıl götürdüğünü gördüklerini, bugüne kadar  tüm yaşanmış hikayeleri  birleştirdiklerini ve adına da Nerede Bu Adalet’ dedikleri yeni oyunun ortaya çıktığını vurguladı. 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner2778

banner2763

banner2765

banner2754

banner2762

banner2764

banner2766

banner2723

banner2680

banner2751