Bilgi toplumunun temelini  Daniel Bell (sosyolog) ;” sosyal yapı, Yönetim biçimi ve kültür” olarak özetlemektedir.
Bu çağda öne çıkan bu üç unsurdan biri olan  yönetim biçimi üzerinde durmak yerinde olacaktır.  Bu çağda yönetim, uzmanlaşmayı ve donanımlı olmayı gerekli kılar. Bilgi toplumlarında yöneticinin “ LİYATAKAT”  esasına göre atanması ve seçilmesi gerekir.
Siz ne kadar mükemmel bir bina yaparsanız yapın. İçini son teknolojik ürünlerle donatırsanız donatın.  Her yeri mükemmel hale getirin eğer içindeki insanı bu şartlara göre eğitemez ve yöneticinizi çağın şartlarına uygun olarak seçemezseniz milyarlık yatırımlarınız heba olup gidecektir.

Yönetimde liyakat esas olmalıdır. Filan dernek ve sendikadan veya yandaşım, akrabam diye  liyakati göz ardı  ederseniz. Sadece siz kaybetmezsiniz ülke kaybeder. Atamalarda  liyakat değil de hatır gönül ve filancadan bir telefon ettir mantığı öne çıkarsa tüm kurumlarımız sıradanlaşır, bir müddet sonra kargaşa, huzursuzluk ve güvensizlik başlar. Böylece toplumlarda çürüme meydana gelir. Emekler, çabalar, zamanlar ve onca yatırım boşa gitmiş olur.
Bir okul müdürü kadar okuldur. Bir kurum amiri kadar kurumdur. Bir cami imamı kadardır. Bir il valisi kadar değerlidir. 
Geçmişe bakar ve ders alırsak, geleceği görmemiz mümkün olacaktır. Geçmişte nice dersler vardır. Bir alimimiz “geçmiş ve gelecek suyun suya benzediği gibi biri birine benzer “ diyor.
Şimdi bu noktada tarihimize bir göz atalım;
Mekke’nin fethinden sonra eskiden beri Kâbe’nin hizmetini devam  ettiren ve  bu hizmetlere uygun olanlar, Hz. Muhammed (S.AV.) tarafından ibka edildi ve Kâbe’nin bakımı, kapısının ve anahtarlarının muhafazası görevini, amcası Abbas ile Hz. Ali’nin istemesine rağmen o sırada hala bu görevde bulunan Abdüddâr soyundan Os¬man B. Talha’dan almayarak onunla birlikte amcasının oğlu Şeybi B. Osman’a verdi. Ve bu aile bugüne kadar, yönetimler, devletler, halifeler, sultanlar, emirler, padişahlar ve valiler değişse de, anahtarlar ve kilitler zaman zaman yenilense de hep Kâbe kapısının ve anahtarlarının muhafızı olarak kaldı. Çünkü bu işe en uygun ve ehil olan bu aileydi. Hak hak edene verilmişti.  Liyakat imandan önceydi. Akraba değil, eş dost değil liyakat baz alınmış ve ona göre de işlem yapılmıştı. Adalet yerini bulmuştu.

Bir ordu hazırlandı. Ensar ve muhacirlerden büyük bir kesimde bu orduda  yer almıştı. İki özel dostu, iki veziri ve Müslümanların görüş birliği ile ondan sonraki iki halifesi, Ebu Bekir ve Ömer'de bu ordunun içindeydi. Onların içinde Kureyş'in en erken islamı kabul eden ve Hz. Peygamberin yakın dostu Saad İbni Ebi Vakkas da vardı.
Genç yaşta ordu komutanı tayin edilen Üsame hakkında bazı insanlar ileri geri konuşmuştu. İbn i Ömer, bu konuda der ki: Hz. Peygamber bir ordu hazırladı ve başına Üsame ibni Zeyd'i komutan tayin etti. Bazı insanlar onun komutan tayin edilmesini eleştirdiler. Hz. Peygamber buyurdu ki: "Eğer siz onun komutanlığına dil uzatırsanız garipsemem. Çünkü siz daha önce onun babasının da komutan tayin edilmesini eleştirmiştiniz. Allah'a yemin ederim ki bu adam komutanlık için yaratılmıştır. Ona en layık olan kimsedir. O insanlar içinde en çok sevdiğim kimselerden biridir, buyurmuştur."(Buhari ve Müslim)


Selmani Farisi hakkında birtakım sözlerin ortaya çıkması ve insanların Farsçılık ve Arapçılıktan söz etmeleri dar kapsamlı, ulusçu telkinlerin ortaya çıkması üzerine Hz. Peygamber bu konuda kesin tavrını ortaya koyarak bu anlayışı bir çırpıda kesip attı ve şöyle buyurdu: "Selman bizdendir. Bizim ailedendir." (Taberani)
 Son olarak da Ebu Zer (ra) bahsetmek yerinde olacaktır. Peygamber Efendimiz(sav) den sonra  Kâbe’de haykırarak ilk islama daveti yapan büyük insan. Bu davetinin sonunda yemediği dayak, çekmediği eziyet kalmamıştı.
“Ebu Zer (ra) şöyle diyor;” Ben, Allah’ın Resulüne beni amil(vali) yapmayacak mısın?” dedim. Peygamber Efendimiz (sav) elini omzumun üzerine vurdu ve şöyle dedi; “ Ey Ebu Zer! Sen zayıfsın. O da emanettir, kıyamet gününde rezalet ve pişmanlıktır. Ancak onu hakkıyla alanlar ve onda üzerinde bulunan hakları eda edenler hariç.”
Her şahıs için Allah u Teala’nın ona musahhar kıldığı bir alanı vardır ve içinde görevini yerine getirecek  bir meydanı vardır. “(siyeri Nebi) Özellikle  yönetici atamada ve görevlendirmede, bu göreve liyakatsız olarak talip olmada ahrette rezalet ve pişmanlık olacaksa atarken ve atanırken iki değil üç defa düşünmekte yarar var.


Şimdiden mübarek üç aylarınız ve kandiliniz mübarek olsun.
Adem DURAN
Eğitim Uzmanı
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner2817