“Dünyanın bütün nimetlerinden faydalanılmalı, bütün zevkleri yaşanmalı, nasıl olsa bir daha dünyaya gelme imkânımız yok.” düşüncesi sizce ne kadar doğru?
İnsan olarak isteklerimiz sonsuz. Somut ve soyut anlamda zevk kaynakları sınırsız. Zevk ihtirasımız bitimsiz. Her zevk, başka bir zevkin kapısı oluyor. Zevklerde meşru yollar bitince, meşru olmayan yollara sapma yanlışlığına düşüyoruz.. Yanlışlık diyorum; çünkü güzellikteki her aşırılık, çirkinlikteki aşırılığı beraberinde getiriyor. Biz ona ifrat ve tefrit diyoruz. Esas olan orta yol; yani itidal.
Monteigne denemelerinin bir yerinde: “Dünyadan ne kadar zevk alırsanız, ölümden o kadar acı duyarsınız.” diyor. Ne kadar doğru. Bu sözü okuduğumda çarpıldım.
Ölüm, bir realite. Hem de yaşam kadar... Zevk ile acı, bedenimizin ve ruhumuzun baharatı. Hayattan zevk almamalıyız, demiyorum; ama zevki bize haram kılan ölümden gerçekten korkuyor muyuz, korkmalı mıyız, korkmamak için ne yapmalıyız? Yaşarken mutluluk hakkımız ise, ölümden korkmak da görevimiz.
İşin aslına bakarsanız, biz yaşarken her an ölüyoruz. Güzel bir işiniz var, işinizi kaybetmekten korkmadınız mı? Uyumlu, dünya iyisi eşiniz var, onsuz kalabileceğinizden korkmadınız mı? Çok sevdiğiniz bir elbiseniz var, ona bir leke bulaşmasından korkmadınız mı? Bir servet elde ettiniz, servetinizin yok olmasından korkmadınız mı? Kendileriyle zamanı ve mekânı paylaşma mutluluğu duyduğumuz dostlar edindiniz, onları kırarak ve bir şekilde yitirmekten korkmadınız mı? Size duyulan sevgileri, bağlanan ümitleri tüketmekten korkmadınız mı? Bunları daha sıralayabiliriz. Mutlaka korktunuz. Onları kaybetmek de ölümün küçük bir örneğidir. Demek biz her an ölüyoruz. Gerçek ölüm ise bedenimizin yaşadığı hayatın yok olmasından başka bir şey değil.
Bundan, “Mademki kaybetme korkusunun ıstırabını duyuyoruz; o halde kazanma uğraşısı içinde olmanın gereği de yok.” anlayışına varmak doğru değildir. Kazanacağız, ama kaybetme gerçeğini göz ardı etmeden kazanacağız. Hayatı da, ölüm gerçeğini unutmadan yaşamamız gibi.
Ölüm acısının nasıl bir şey olduğunu, ölüp de dirilerek bize anlatan olmadığı için, bilemiyoruz. Bu konuda dini kaynakların söylediklerini referans almaktan başka çaremiz yok. Burada acının büyüklüğünü, yaşamın zevklerinin, lezzetlerinin, mutluluklarının bir daha yaşanamama korkusuyla ters orantılı olduğunu düşünüyorum. Bu doğru da olsa, bunda bir eksiklik var. İnsan, sadece zevk merkezli bir varlık değil ki! İnsanın duyarlılık yönü var, sorumluluk yönü var. Bunlar da bir insan için ıstırap nedeni olabilir.
Nereden bakarsak bakalım, ben, insanları, hayat gerçeğini, neden-sonuç ilişkisine dayalı olayları çözebilmiş değilim.