Merhaba, esenlikler dilerim.
Ben, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde bir baroya kayıtlı 254.650'nci avukat Ahmet Taha İLHAN.
Bu yazıda avukatların bilhassa benim gibi genç avukatların hal ve ahvâlinden sizlere bahsetmeye çalışacağım.
Evet girizgâhta değindiğim üzere ülkedeki iki yüz elli dört bin küsurüncü, İzmitteki 4837. avukatım. (Ruhsatı aldığım tarihten bu yazıyı yazdığım tarihe kadar 36 gün geçti ve bu süre zarfında 18 yeni avukat Kocaeli Barosuna kaydolmuş.) Niyetim burada kendi dertlerimden yakınmak değil, birçok meslektaşımla yaptığım görüşmelerden çıkardığım neticeleri paylaşmak. Hemen bahsetmek isterim ki yazıda örnek durumlardaki genç avukatlar, ortalama sayılabilecek okullardan mezun ve öyle ahım şahım özgeçmişlere sahip olmayan meslektaşlardır. Yoksa malumunuzdur ki ortalama, içerisinde azamîyi ve asgarîyi mutlaka barındırır.
Son 2 senenin mezunlarının en büyük korkulu rüyası Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavını (HMGS) ve sınavı geçememenin ne anlama geldiğini sınavdan muafiyetim nedeniyle tam olarak izah edemesem de 2024 ve 2025 dönemi hukuk mezunlarının yüzde 60'a yakınının TÜİK tanımına göre resmen işsiz sayıldığını belirtmem gerekir. HMGS'nin sebep değil aslında 20 yıllık bir politikanın sonucu olduğuna belki başka bir yazıda değinilebilir. Bu yüzden bu yazıda 2002 doğumlu hukuk mezunlarının kendilerini "tarihin ortanca çocukları" gördüklerini beyanla yetinmek durumundayım.
Öncelikle biz mezunlar için ilk sorun daha son sınıfta baş gösteriyor. Avukatlık stajının ancak ve ancak diplomadan sonra yapılabilmesinin yanında staj asgarî ücret zorunluluğunun da bulunmamasından güç bulan üstad (!) avukatlar, kimi bürolarda 1 yasal stajyer yerine 2 öğrenci stajyer çalıştırmayı, deneyimlerini aktarmak için ya da maddi menfaatleri açısından daha uygun görmekteler. (Aynı meslektaş gürûhu, 5 yıl kıdemin altındaki avukat sayısındaki fazlalığı bahane ederek staj ücretinin yasal bir standarta oturtulamayacağını ısrarla savunsa da stajın diploma öncesi döneme çekilerek üniversitelerle işbirliği yapılmak suretiyle söz konusu gider kaleminin yarıya indirilebileceği bariz ortadadır. Buna rağmen yetkili her kimse kulaklarinin üstüne yatmaya devam etmektedirler.)
Yaşadığı şehirde okuyan ve hakim-savcılık ideali olmayan arkadaşlar, hemen aşağıdaki paragrafta anlatacağım maddi şartlara göre en uygununu bir an önce bulup işe başlamak konusunda diğerlerine nazaran bir nebze olsun daha avantajlılar diyebiliriz. Ankara-İzmir-İstanbul'daki arkadaşlarım, büyükşehirlere olan yoğun talep nedeniyle avukat enflasyonunun yol açtığı sorunları tabii ki daha derinden hissetmekteler. İçinizi sıkmak gibi olmasın ama memlekete dönen avukatlar için durum biraz daha vahim mealesef.
Bugün sayısal anlamda ülkenin doğu kesimindeki avukat sayısı her ne kadar batıya oranla çok daha az gibi görünse dahi nüfusa oranlandığında avukat başına iş potansiyeli açısından doğu ve batı arasında yine bir değişiklik meydana gelmemektedir. Zira mevcut levhaya kayıtlı avukat sayısı Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesinin 1 yıllık mezun sayısına ulaşmamış Bitlis ile Kocaelideki avukat sayısı arasında 10 katlık bir oran varken yine bahse konu şehirler arasındaki nüfus farkı da aynı orana karşılık gelmektedir. İşin daha can sıkıcı yanı ise mesleği doğası gereği iki il bazında da gelirler arasında neredeyse hiçbir fark olmayışıdır. Şöyle ki:
Yasal bir zorunluluk bulunmasa dahi hiç mi ücret almıyoruz, tabii ki hayır. Belki doğru bir ifade olmayabilir fakat İzmir ve İzmit piyasası için durum pek de iç açıcı değil ne yazık ki. İzmirde okuduğum sırada çalıştığı büroda devam etme ihtimali yüksek bir arkadaşımın dönemin asgarî ücretinin ¾'ü kadar aldığını biliyorum. Bununla beraber ortalama maaş skalası yarım asgari ücret bandındaydı. İzmit için ise daha vahim bir durumun varlığını öğrendim. Mezuniyetin ardından memlekete dönerek staj başlatan bir arkadaşımdan ortalama ücret tekliflerinin yemek ofisten, yol kendi cebinden olmak üzere stajyer avukat için yine çalıştığı dönemin yarı asgarî ücreti miktarında bir bedel uygun görülmekte. Rakamlar değişse de oranların arttığını sanmıyorum.
Kusura bakmayın durumun hep mali yönünü ele aldım. Fakat ülkedeki hukukun geldiği noktada adalet indeksinden, uygulamadaki sıkıntılardan ve sair bahsetmek istemedim. Üstelik daha staj kredisinden ve ruhsat bedelinden bahsedemedim. Bir de onları anlatmaya kalksam gerçekten oturup ülkenin haline ağlamanızdan korkarım.
Yazıyı, henüz 5 yıllık kıdemi doldurmamış avukatların kariyer planlarından bahsedip bitirmek istiyorum müsaadenizle. Erkek avukatların yüksek lisans okuyarak tecili erteleyemedikleri senaryoda birikim için askerliği subay/yedek subay olarak yapmaları en mantıklı seçim gibi görünmekte. Stajdan hemen sonra kendi bürosunu açan genç kadın avukatlar için ise kısa sürede kendi ofisini açma fikrinin pek de parlak olmadığı kanaatindeyim. Zira henüz kendi müvekkil çevresini geliştirememiş meslektaşlarım, ofis giderlerini CMK ve tevkilden elde ettikleriyle karşılama gayretindeler ki bu durumun da sürdürülebilirliği epey zor. Yine de tüm meslektaşlarıma çıktıkları bu uzun ve meşakkatli yolculukta can-ı gönülden başarılar diliyorum.
Tamamı ele alındığında pek de tutarlı bir fikir ortaya koyamadığım bu yazının başlangıcında da belirttiğim gibi amacım akıl vermek veya yakınmak değil durumu aktarmaktı. Velhasıl,
"Seyrek saçlı bireyin merhemi olsa önce kendi başına sürermiş.". Hayırlı günler dilerim.