Orhan Pamuk “Yeni Hayat” romanına “Bir gün bir kitap okudum bütün hayatım değişti.” diye başlar.
Bir kitap, insanın hayatını değiştirir, biçimlendirir ya da karartır.
Ben de çoğunuzun yaptığı gibi bu tatilde kitap okuma fırsatı yakalayabildim. Bir düzine kitaptan birkaç sayfa, bazılarının da tamamını okudum. İsmini vermek istemiyorum, okuduğum kitaplardan birinin içimi kararttığını fark ettim. Kitap, anı türündeydi. Yazar hapishane hatıralarını anlatıyordu kitapta. Hayatın ilginç bir yönü, diye başladım kitaba. Okudukça okuma isteği duyuyordum. İlerleyen sayfalarda gerildiğimi, agresif bir tutuma büründüğümü, mide kaslarımın sertleştiğini, midemde beni rahatsız edici gazların, asitlerin çoğaldığını, çevremdeki insanlarla ilişkilerimde rahatsızlık uyandırıcı bir seviye oluştuğunu, daha çabuk öfkelendiğimi, hayata ve olaylara olumsuzluk penceresinden baktığımı; aydınlıkları karanlıkların boğduğunu hisseder oldum. Sinirlerim yerinden oynamış, başım dönmeye başlamış, kalp atışlarım hızlanmıştı. Çevremdekilerle diyalog kurmayı, onlarla bir şeyleri paylaşmayı bir yük olarak algılıyordum artık. Bütün uzuvlarım hazımsızlık içindeydi. Kitabı bitirmeden bir kenara attım. Hazımsızlığım birkaç gün daha devam etti.
Bir kitap, insanın hayatını değiştirir, biçimlendirir ya da karartır.
Ben de çoğunuzun yaptığı gibi bu tatilde kitap okuma fırsatı yakalayabildim. Bir düzine kitaptan birkaç sayfa, bazılarının da tamamını okudum. İsmini vermek istemiyorum, okuduğum kitaplardan birinin içimi kararttığını fark ettim. Kitap, anı türündeydi. Yazar hapishane hatıralarını anlatıyordu kitapta. Hayatın ilginç bir yönü, diye başladım kitaba. Okudukça okuma isteği duyuyordum. İlerleyen sayfalarda gerildiğimi, agresif bir tutuma büründüğümü, mide kaslarımın sertleştiğini, midemde beni rahatsız edici gazların, asitlerin çoğaldığını, çevremdeki insanlarla ilişkilerimde rahatsızlık uyandırıcı bir seviye oluştuğunu, daha çabuk öfkelendiğimi, hayata ve olaylara olumsuzluk penceresinden baktığımı; aydınlıkları karanlıkların boğduğunu hisseder oldum. Sinirlerim yerinden oynamış, başım dönmeye başlamış, kalp atışlarım hızlanmıştı. Çevremdekilerle diyalog kurmayı, onlarla bir şeyleri paylaşmayı bir yük olarak algılıyordum artık. Bütün uzuvlarım hazımsızlık içindeydi. Kitabı bitirmeden bir kenara attım. Hazımsızlığım birkaç gün daha devam etti.
Her kitap okunmalı mı? Her yemek yenmeli mi, gibi bir soru bu.
Bir dostum var, hiç muz yemez. Onun kavun ve şeftali yemediğini de sonradan öğrendim. Yedikleri onda şişkinlik bazen de midesinde ağrı yapıyormuş. Bir zamanlar ben de çay içmezdim. Çay midemde olağanüstü bir yanma yapıyordu. Yumurta, kimileri için bir besin kaynağıdır; ama kimileri için bir alerji nedenidir. Kırmızı et, aşırı şekilde, özellikle belli bir yaştan sonra yenmemelidir. Bazı gıdalar da ölçülü veya doktor kontrolünde alınmalıdır. Demek ki bünye kabul etmiyor, bunlara tepki veriyor. Sonuçta bünyenin kendine göre bir duyarlılığı var. Öyle ya, midemiz çöp kutusu değil ki, bünyemiz her şeyi kaldıramaz ki
Tahammül ya da kabullenip taşıma, doğanın özünde, dengesinde var. Toprak fazla suyu kaldıramadığı için heyelan oluyor, bulutlar fazla buharı yağmur olarak dışa vuruyor, maddelerdeki fazla oksit küf veya pas oluyor. Bunların tamamı fazlalık veya hazımsızlık olarak dışa atılıyor.
Evimizi, bahçemizi süsleyen, yaşamımıza renk katan çiçeklerimize, zaman zaman vitamin veriyoruz. Vitaminlerin bazıları yararlı olurken bazıları da zararlı olabiliyor. Normal olmayan büyümelere, belki de çiçeğin kurumasına neden oluyor.
Bunların tamamı kabullenememe, hazımsızlık, depresyon halidir. Doğanın özünde olan bu hal insanda niçin olmasın?
Şimdi sorarım size; “Her kitap okunmalı mı?” Size bir önerim var: Siz de bende olduğu gibi, ruh dengenizi bozmak istiyorsanız önünüze gelen her kitabı okuyun.