Çok ilginçtir, insani değerler üzerine konuşup, “İnsanlara iyilik yapmak gerekir” dediğimde, “İyilik hak edene yapılır.” diyorlar.
İyiliğin iyi bir şey olduğunu anlatmak için inanın çok çaba sarf ediyorum, insanlar direnç gösteriyorlar, sanki onlara kötü bir şeyleri yapmalarını istiyorum.
Toplum bu kadar iyilikten, iyilik değerlerinden uzak…
Oysaki insani değerler, dini değerler hep iyilik üzerine kurulu…
İnançlarımız, doğruluk, dürüstlük, iyi insan üstüne…
Hz Ali, “Sana tokat atana diğer yanağını uzat!” der.
Bakar mısınız öğretiye ne kadar anlamlı…
Cuma hutbeleri, verilen vaazlar, dini sohbetler, öğretmenin öğrencilerine nasihatleri insanlık üzerine...
Şunu bile diyebiliriz: Cennetin kapısını aralamanın tek yolu, iyilik yapmaktan geçer…
İyi insanın yeri cennetin başköşesidir.
Hz Muhammed iyilik timsalidir.
Dört halife…
Adını bilmediklerimiz…
Hal böyle aslında…
Gel gelelim bu teorik gerçekliğin reelde bir karşılığı yok.
Söylemler, edebiyatlar, konuşmalar hikâye…
İnsanlar birbirinin düşmanı olmuş.
Yaşamlar kötülük üzerine kurulmuş.
Yapılan iyiliğe mutlaka bir karşılık beklenmiş; iş, iyilikten öte menfaat meselesine dönüşmüş.
Kazan kazan mantığı…
Sözde Müslüman, sözde iyi insan…
Sözde olmasaydı toplum bu kadar bozulmazdı.
Söylediğim, dile getirdiğim şey çok basit…
Yaşamını iyi insan olmak üzerine kur, iyi insan ol.
Yaptığın iyiliğin karşılığını bekleme…
Bana iyi desinler, deme…
Toplum yararına bir tuğla da sen koy.
Bu kadar…
İyilik kavramı insanlıkla birlikte başlamış, evrensel değerlere dönüşmüş…
Tüm insanlık tarafından kabul görmüş…
Ne diyorlar, “Senin dediklerini hayata geçirmek çok zor, biz sizin gibi olamayız!”
Sizin gibi olmayız kısmı, çok şaşırtıcı…
Sadece söylediğini hayata geçir, deniyor.
Bu!
İyi olmak bu kadar mı zor?
Ne olur sanki yüreğini insanlığa açsan; elinden geldiği, dilinin döndüğü kadar insanlığa faydalı işler yapsan.
İnsan olmanın olmazsa olmazı değil midir?
Arkadaşım, insanız insan…
Dua ederken bile, “Allah’ım bütün Müslümanları koru!” diyoruz.
“Allah’ım bütün insanları koru!” desek, neden olmasın.
Ne kaybederiz?
Bu bir ayrım değil midir?
Yunus Emre'nin şöyle bir sözü vardır: Yaratılanı severim yaratandan ötürü.
Yaratanın bizim için öyle büyük bir değeri vardır ki, yarattığının değeri çok büyüktür.
İnsanoğlu, yaratanın bir emanetidir.
İnsanlık yaratanın eseridir.
Değil insanoğlu, doğadaki tüm canlılar yaratana aittir.
Burada büyük bir tezatlık vardır.
Sevgi üzerine kurduğumuz inanç, yaşam şekli reelde karşılık bulmamaktadır.
Toplum bu değerlerin çok uzağındadır.
O nedenle de iyilik üzerine yapılan sohbetler insanlara çok banal gelmekte, gerçeklikten çok uzak, uygulaması çok, denmekte…
Sanki böyle bir düşü, böyle bir yaşamı benimsemiş insanlar bu dünyadan değil…
İyiliği, güzelliği, yardım severliği, hoşgörüyü her daim her ortamda konu edinecek ama uygulamaya geldiğinde tüm bunlar unutulacak, “insan insanın düşmanıdır” kafası hayat bulacak…
Garip ama gerçek…
“Helal olsun sana be!” diyorlar.
Benim sözlerim, dinleyenleri çok etkiliyor.
Beni özel insan kategorisine sokuyorlar.
“Siz de böyle olabilirsiniz” diyorum, “çok zor” diyorlar.
Hayatımdan örnekler veriyor, bu işin çok zor olmadığını ispatlamaya çalışıyorum.
Bir sürü olay anlatıyorum.
Çok şaşırıyorlar!






