1699 yılından itibaren duraklama dönemine giren Osmanlı İmparatorluğu son iki yüz yılını  buhranlar ve karışıklıklar içerisinde geçirdi.

Cennet mekan Abdulhamit Hanın uyguladığı siyaset ve feraset sayesinde dünya çalkalanırken  sakin kalmayı başarmıştı. Hala imparatorluğun toprakları milyon karelerle ifade ediliyordu.

Gerek İsrail Devletini kurma çabaları gerekse de petrollere ulaşma isteği tek dişi kalmış canavarının iştahını tekrar bu topraklara dikerken, kudretli bir padişahın tahtta olması batılılar için bir sorundu.

Dün olduğu gibi bu günde içten destekçi arayan batılı güruh nihayet  istediğine kavuşmuş 1908 yılında cihan padişahını tahttan indirerek bir kukla hükümet kurdurmuşlardı. Bedel ödemesi gereken bu hükümet sözde” demokrasi ve daha fazla özgürlük” naralarıyla ortalığı yağa kaldırmışlar, bu tavır ve davranışları sonucunda koskoca Osmanlı  imparatorluğu çok kısa bir süre zarfında milyonlarca metre  kare  toprak kaybederek Anadolu coğrafyasına sıkışıp kalmıştı.

 Kabe’nin  iki kilit kalesi olan  Peygamber Efendimiz (sav)’in emanet olan İstanbul, diğer yandan Yemendi. Bu iki kale dimdik durduğu müddetçe İslam coğrafyası  parçalanamazdı. Parçalamak için bu iki kale mutlaka ortadan   kaldırılmalıydı.

Sekiz buçuk kahvesini payitahtta  içeriz diye Londra’ ya telgraflar çekilirken, zaferden emin olan ve yenilmez armada olarak lanse edilen deniz kuvvetlerine çok güvenen İngiltere ve saz arkadaşları en gözde gemilerini boğaza sürmüşlerdi.

Karşılarında  hasta adam dedikleri bir devlet vardı. Ömrünün sonuna gelmiş can çekişmekte idi. Son darbeyi vurup dünyanın incisi İstanbul’ u alarak 1453’ ün intikamı alınacak ve bu coğrafyadan İslam nişaneleri sonsuza kadar silineceklerdi.

İçten ve dıştan işbirlikçileri tamamdı. Sözüm ona bu aydın güruh kendi  öz değerlerine o kadar yabancı kalmışlardı ki kurtuluşu kendinde değil batıya uşaklıkta, kölelikte bulmuşlardı. Anadolu’nun boyası ile boyanmayan bu güruh her fırsatta batı hayranlıklarını dile getirip, batılı olma arzusuyla Osmanlı İmparatorluğunun parçalanması  pahasına bunu yapmaktan geri kalmamışlardı.

Hesapta olmayan bir şey vardı. O, da Mehmetçiğin vatan sevgisi, özgürlüğe olan aşkı ve imanı. İmandan gelen bu vatan aşkı modern ve yenilmez! Olarak lanse edilen bir orduyu param parça etmek için bir Nusret mayın gemisi, bir Seyit Onbaşı yetmişti.

O, iman ki üç dakika içinde öleceklerini bile bile  gözlerini kırpmadan düşman üstüne atılan Anadolu’nun öz evlatları vatan savunmasının ne demek olduğunu tüm cihana bir kez daha göstererek “ÇANAKKALE GEÇİLMEZ”  sözünü,  gök kubbeye büyük harflerle kanlarıyla yazarak ispat ediyorlardı.

İsimsiz kahramanların kahramanlaştığı bir  ortamda her Mehmetçik bir vatan olmuş, aziz canını vatana, aziz kanını bayrağa vermişti. Artık bayrağın üzgün durması ona zül olmuş, onu indirtmemek için göğüslerinde ne bombaları parçalamışlardı.

Böyle bir imanın karşısında hangi güç, hangi gemi, hangi top tüfek durabilirdi. Her Mehmet bir vatandı. Ve yumrukları  vatan kadar büyüktü.

“Git oğlum bu gün git. Ya şehit ol ya gazi. Vatana haram el değmişken sana oturmak yakışır mı?” diye genç fidanlarını gözlerini kırpmadan, ellerine kına yakarak cepheye salan anneler ne büyük annelerdi. Vatan mı, evlat mı? Sorusuna  imanından aldığı bir güçle “ÖNCE  VATAN” diyen anneler vatanın kıymetini cihana haykırıyordu. Sessiz çığlıkları arşı sarmış, göz yaşlarını içlerine akıtmışlardı. Bu annelerin cephe gerisinde verdikleri mücadele cephede verilen mücadelelerden kat ve kat daha fazla idi. Dillerinden tek şey döküldü; “VATAN SAĞ OLSUN”

Tüm şehitlerimizi bu duygularla anarken ruhları şad olsun. Onları vatan sevgisi ile yetiştirip Hz. İbrahim misali İsmail’ini gözünü kırpmadan bu vatana kurban eden cefakar anneleri de Rabbim Firdevs cennetine kabul etsin.

Adem DURAN

Eğitim Uzmanı

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner2817